Osmanlı Dönemi, 16. yüzyıl sonrası İpek Yolu ile Çin,Hint ve Acem(İran)’den gelen ticaret mallarının Avrupa’ya ulaştığı başlıca yer İzmir Limanı olup yol üstünde ki önemli duraklardan biri de Uşak Kazası idi.
Uşak Kazası; Çin’den başlayıp Acem(İran) üzerinden Anadolu’da İstanbul ,Antalya ve İzmir Limanlarına yönelen “Tarihi İpek Yolu” üzerindedir. pek, porselen, kağıt, baharat ve değerli taşların alışverişi yanında kültür ilişkilerine de dönüşen 6400 km.lik bu kervan yolu 2 bin yıllık geçmişiyle bugün de gündemde kalabilmiştir.
17. yüzyıl başlarında İzmir limanının ticari potansiyelinin artmasıyla ,Uşak Kazası doğudan gelen İranlı Tüccarlarının önemli konaklarından biri haline gelmiştir.
İzmir, 16. Yüzyılın son çeyreğine kadar küçük bir liman şehri konumunda 1200 nüfuslu bir şehir iken 1566 yılında Sakız Adası ve 1573 yılında Kıbrıs’ın Osmanlı egemenliğine girmesinden sonra ticarî canlılığını arttırarak büyümüştür. İzmir Limanında ki canlanmayla artan göç sonucu izmir şehri 17. yüzyıl başlarında Akdeniz’in en gözde liman şehri haline gelmişti.
Uşak’ta Acem İsmiyle Tanınan Sülaleler
Uşak kaza merkezinde 18. yüzyıldan itibaren güçlenerek Cumhuriyet dönemine kadar etkisini koruyan büyük bir sülale vardır. Ayrıca Uşak’ta günümüzde bile Acemler namıyla bilinen sülaleler mevcuttur.
Acemzadeler, Uşak kazasının köklü eşraf ailelerinden (hânedân-ı kadîmi) biriydi. Acemzadelerin Uşak kazasındaki varlıkları, 17. yüzyılın sonlarına kadar geri gitmektedir .
Osmanlı ve Selçuklu Dönemlerinde “Acem” kelimesi Fars Irkını ifade etmez. Arapların kendileri haricindeki yabancılar için kullandığı bir sözcük olup Osmanlı döneminde İran’dan gelen insanlar için kullanılırdı.
Osmanlılarda XV.-XVII. yüzyıllarda, Acemistan, Bilâd-ı Acem veya Vilâyet-i Acem tabirlerinden kastedilen coğrafi mekan ise sadece bugünkü İran’ı değil Horasan’ı ve bütün Türkistan’ı da içine almaktadır.
Acemzade sülalesi hakkında ki en eski tarihli arşiv kayıtlarından biri 17 Şubat 1788 tarihli bir mühimme kaydında bulunmaktadır:
“Banaz ahâlîsinin mahzar ve Voyvodası Seyyid Ahmed zîde kadruhunun arzuhâlleri mefhûmlarının hem-şîre-i muhterem Esmâ Sultân zidet-i..? ber-vech-i malikâne uhdesi olan Banaz kazâsını on beş seneden mütecâviz hasâret üzre olan Acemoğlunun oğulları Ahmed ve Mehmed ve İbrahim Kethüdaoğlu”
BOA, A.DVN.MHM.d, 184, s.240, h.564
Acemoğlu ailesinin devlet merkezinin dikkatini çekerek resmi yazışmalarda isimlerinin telaffuz edilmeye başlaması, Acemoğlu İbrahim’in Uşak kazasında bir mütegallibe yani yerel bir zorba olarak ortaya çıkmasıyla tanınmıştır.
1772 yılında Acemoğlu İbrahim’in Uşak Voyvodası olmak için başına topladığı adamlarıyla birlikte bölgede huzursuzluk yaratması üzerine Uşak kadısına ve voyvodasına gönderilen bir emirde tutuklanarak, Kütahya kalesinde kalabend olarak cezalandırılması istenmiştir (BOA, C.ADL, 5737)
Acemoğlu İbrahim’in daha sonra bu amacına ulaştığını görmekteyiz. Çünkü 1784 yılında öldürüldüğünde Uşak Voyvodası olduğu anlaşılmaktadır (BOA,A.DVN.MHM.d, 178, s.286, h.858)
Divan-ı Hümayun Arşivinde Uşak’ta ki Acem Tüccarlar
Osmanlı Arşivinde bulunan Divan-ı Hümayun(Bakanlar Kurulu) Divan (Beylikçi) Kalemi Defterleri 589/59 numaralı defterde 16 Aralık 1720 tarihli bir evrakta Uşak‘ta ki Acem tüccarlardan şöyle bahseder;
“Medine-i Uşak’da Acem Hanı’nda sâkin ve mütemekkin Acem tüccarı taifesinden Çalık Hamza-veledi Çamık nam zimmî…”
Uşak Kadısı Süleyman Efendi’nin îlâmı: A.DNV., nr. 589/59 (16 Aralık 1720)
Uşak kazası gibi önemli bir ticaret durağında Acem tüccarlar Acem Hanı isminde ki bir handa kalmakta ve bir oda kiralayıp uzun süreli kalarak ticari faaliyetini buradan idare etmektedirler. Osmanlı Dönemi Anadolu’da “Acem Hanı” olarak bilinen birçok han bulunmaktadır.
Ayrıca dikkat edileceği üzere evrakta ismi geçen Acem Tüccar için zımmi notu düşülmüştür. Osmanlı Türkçesi’nde “Zımmi” kelimesi müslüman harici bütün topluluklar için kullanılan İslam devletinin egemenliğini kabul eden gayr-ı müslim kişileri ifade eder.
Osmanlı Kadı sicillerine Acem diye kaydedilen tüccarların çoğu Şii mezhebinden Azeri ve Hristiyan Ermenilerdi. Osmanlı kaynaklarında Şiî Safevî Devleti tebası olan Acem Tüccarlar ; Müslüman olarak kabul edilmeyip Râfizî, kızılbaş veya Alevî adlarıyla anılan zımmi kaydıyla Gayrimüslüm/Kafir olarak görülüyordu.
16. yüzyıldan itibaren Asya içlerinden İran’ın Tebriz şehrine gelen ipek tacirleri, mallarını satabilmek için, genelde Bursa ve Halep gibi ticaret merkezlerine gelirlerdi.
Ancak 17. yüzyılda, Bursa ve Halep gibi ticaret merkezlerine karşı, İzmir’in ön plana çıkmasıyla tüccar taifesi, Tebriz–Erzurum hattından ilerleyen Tokat–Ankara–Afyon-Uşak-İzmir güzergâhını tercih etti.
Uzun mesafeli bir yol olmasına karşılık, uluslararası ticaret yapan tüccarın, bu yolu tercih etmesinde İzmir’in cazibesinin yanı sıra diğer güzergâhlara göre daha güvenli ve daha düşük gümrük vergisi alınmasının etkili olduğu söylenebilir. Tebriz-Erzurum-İzmir istikametindeki ticaretin canlı bir şekilde devam etmesi, elbette Uşak’da ki ticarî potansiyeli olumlu yönde etkilemiştir.
Uşak Halılarının da Avrupa ve Dünya’da meşhur olduğu dönemde bu döneme denk gelir.