Ermeni sorunu bir yandan Fransız İhtilali’nin yaydığı milliyetçilik ve ulus-devlet anlayışının Osmanlı topraklarına yansımasının bir sonucu iken, diğer yandan Batılı devletlerin küresel politikalarının bir parçası olmuştu. Kütahya’nın Simav ilçesi ise Rum milletini komşuluk münasebetiyle tanısa da Ermenileri tanımıyordu.
1915 yılı ortalarına gelindiğinde savaşın da en acımasız dönemi yaşanıyordu. Devlet Ermeni topluluklarını savaş alanından başka bölgelere nakletmek için kapsamlı ve onları koruyan bir “Tehcir Kanunu” çıkarmak zorunda kalıyordu.
Ermeni vatandaşlarımız bulundukları yerlerden alınarak savaş dışı bölgelere naklediliyorlardı. Ermeni asıllı Türk vatandaşı yazar Torkom İstepanyan ve ailesi de;bulundukları yerden alınarak savaş dışı bölgelere nakledilen Ermeni halktan idi. İstepanyan Ailesi önce Adapazarı’na sonra Kütahya’nın Simav ilçesine sürgün edilirler.
Ermeni Sürgününde İstepanyan Ailesinin Simav Hatıraları
Ermeni asıllı Türk vatandaşı yazar Torkom İstepanyan Simav hatıralarını şöyle anlatıyor:
“ 1915 yılında, biz gayri müslim Türk yurttaşları, dış tahrik ve etkiler sonucu vuku bulan olaylar nedeniyle sürgün olarak Simav’a geldiğimiz gün ora halkından işittiğimiz ilk cümle aynen şöyle olmuştu:
— “Abuuu Uma bacı baksana, gâvur, gâvur dedikleri de bizim gibi insanlarmış”.
Asaletini ırkından almış olan bu saf ve temiz insanlar, dört küsur senelik sürgün yaşamımız süresince bizleri yalnız bir kardeş gibi bağırlarına basmakla kalmadı. Aristo’nun çok evvel söylemiş olduğu, “İşbirliği demokratik yaşamın mutlak koşullarından biridir” sözlerini de lâyıkıyla gerçekleştirmesini bildiler. Şöyle ki: Kafilemiz Simav’a geldiği gün zaptiyeler bizi eskiden böceklik olan bir hana yerleştirdiler. Burada tahminen altı ay kaldığımız halde henüz yerel halkla hiçbir temas sağlamış
değildik.
Bizleri ilk defa birbirimize kaynaştıran şu olaylar oldu. Bir gün yalnız başıma hanın önünde oynarken üç Müslüman çocuğu yanıma geldiler ve beni oyuna davet ettiler. Ben ise onlarla oynamamakta direniyor, bir taraftan da
“-Ben sizinle oynamam” diye bağırıyordum.
O sırada sesimi duyup hanın kapısında görünen annem bana:
— Oğlum, onlar da senin kardeşlerindir. Neden onlarla oynamak istemiyorsun?
dedikten sonra bizi yanına çağırıp, hanın iç durumunu işaret etti ve şöyle konuştu:
— Şayet sizler büyüdüğünüz zaman çocuklarınızın böyle acıklı manzaraları görmelerini istemiyorsanız bu yaşta birbirinize sımsıkı sarılınız ki, bir daha hiçbir yabancı tahrik ve etki sizleri birbirinizden asla koparamasın .
Annem konuşmasını bitirince ben de çocuklarla elele tutuşup alana doğru koşmaya başladım. Bugün bütün samimiyetimle ifade edebilirim ki, beni çocuklarla oynamaya yönelten âmil, annemin sadece “onlar da senin kardeşlerindir” cümlesi olmuştu.Çünkü henüz diğer sözlerini değerlendirecek yaşta değildim.
Bir süre sonra hana geldiğim zaman, annemi handa bulamadım. Teyzeme annemin nerede olduğunu soracaktım ki, o an bir bando arabası gelip hanın kapısında durdu ve arabanın asker olan sürücüsü hana girip ismen teyzemi çağırdı. Teyzem dışarı çıkıp arabada oturmakta olan bir hanımefendiyle bir müddet görüştükten sonra geri gelip ailemizi topladı ve arabaya bindirdi.
Hareket eden arabamız bir süre sonra önü bahçeli çok güzel bir evin önünde durdu. O ana kadar olanlardan hiçbir şey anlamamıştım. Ancak eve girince annem olanları şöyle özetledi: Bir müddet önce annemin konuşmasını hanın kapısındaki garnizon komutanı Muşta Bey’in ailesi arabadan dinliyor ve annemin sözlerinden o derece etkileniyor ki bu durumu derhal gidip beye anlatıyor.
Bunun üzerine bey de ailemizi evinde misafir etmeye karar veriyor. Bizim bu eve taşınmamızdan bir hafta sonra da zaptiyelerle, bizden bir genç kadın arasında müessif bir olay cereyan etti.
Bu olaya tanık olan halk, önce bu olaya neden olan iki zaptiyeyi bir hayli tartakladıktan sonra, doğruca garnizon komutanlığına gidip bu olayı şu sözlerle protesto ettiler:
” — Dış tahrik ve etkiler sonucu acıklı bir duruma düşmüş olan bu perişan insanlar, biz Simavlılara emanet edilmişlerdir. Bu nedenle onlara yapılacak herhangi bir tecavüz ve hareketi bize yapılmış sayacağız. Kısacası emanetimize asla ihanet etmeme azim ve kararındayız.”
Bu konuşmalardan sonra Simav halkını etrafına toplayan Garnizon komutanı, bugün dahi kelimesi kelimesine hatırladığım şu konuşmayı yaptı:
— Aziz ve muhterem Simavlılar, bu asil davranışlarınızdan dolayı şu anda sîzlerle ne kadar övünsem az olacaktır, esasen biz Türklerden de böyle bir hareket beklenirdi. Çünkü Türkün en büyük hasletlerinden biri zayıfa yardım, diğeri ise konukseverliktir. Şimdi her türlü övgünün üstünde olan bu tutumunuzdan cesaret alarak diyorum ki, arzu edenler benim gibi onlardan bir aileyi evinde misafir edebilir; bu kararımı da onların ileride kasabamıza yararlı bir unsur olabileceklerine inanmış bir kimse olarak alıyorum. “
Komutanın bu konuşmasından sonra handa tek bir aile kalmamıştı. Artık müslim ve gayri müslim iki toplum da aynı çatı altında yaşamaya başlamıştı. Yerli halkın bu Türk’e has tutumu ise bizleri bütün gücümüzle iş alanlarına çekti. O tarihte erkekler askere alınmış olduğundan birçok işler kadınlara bırakılmıştı. İşe önce tarlalardan başlandı. Artık hergün Ayşe’yi ve Hermine’yi tarlalarda yan yana çapa vururken görürdünüz.
Her ne kadar ellerinde ayrı ayrı çapaları vardıysa da, bu ayrı çapalar bir tek ideal uğruna vuruluyordu. O ideal de her şeyin üstünde olan ülkenin kurtuluşu idi. Bu kardeşlik havası böylece sürüp giderken, bir gün Genel Merkezin “Gayri müslim vatandaşlar üç gün içinde vilâyetlerine dönmek mecburiyetindedirler” genelgesi, Simav’da bir matem havası yaratmıştı. Matem havası yaratmıştı diyorum, çünkü bu emrin ilânından sonra, Simav’da gülebilen bir çehreye rastlamak mümkün değildi.
Acaba neden bu emir yerli halkı da bu kadar üzmüştü? Çünkü her ne kadar aramızda din farkı vardı ise de, onlar bu farklılığın iki toplum arasında kısa zamanda yer etmiş olan bu kardeşlik havasını yok etmeye asla yeterli bir neden olmadığına iman etmiş kimselerdi. “
Ermeni asıllı Türk vatandaşı yazar Torkom İstepanyan’ın annesi, Atatürk’ün hizmetinde bulunmuş, O’nun güvenini ve beğenisini kazanmış bir hanımdır. Torkom’un okuyup yetişmesinde de Atatürk etkili olmuştur.
Torkom İstepanyan’ın Türkiye Milliyetçiliği
Ermeni asıllı Türk vatandaşı yazar Torkom İstepanyan Türkiye’ye olan bağlılığını şöyle ifade ediyor;
“—Şayet, tesadüf biz gayrimüslim vatandaşlarını bu topraklar üzerinde birer ekalliyet ana ve babadan dünyada getirmiş ise, bu durumumuz ne Türklüğümüze ve ne de vatanseverliğimize asla bir gölge düşürmez. Esasen bir bayrak altında toplanmış bulunan kimselerin samimi amaçları el ele, kardeşçe güçbirliği yapmak ve idealleri de ‘vatanım’ dedikleri mukaddes varlığın kalkınması ise, bu insanlar arasında mevcut olan ırk, din ve mezhep farkı, bu kardeşliği yok etmek için asla kafi bir sebep olamaz… “
ÖMER AŞÇI
John Doe
Tasarımcısı
Bu başlık
Bu metni değiştirmek için düzenle düğmesini tıklayın. Lorem ipsum dolor amet consectetur adipiscing elit otur. Ut elit elit, bys ullamcorper Mattis, dapibus aslan pulvinar luctus.
Facebook
Twitter
Google-plus