Cihat Savaş Fer; Meşhur Türkçülük Davasında aldığı “1,5 Yıl Uşak’ta Gözetim Altında Tutulması Cezası” nedeniyle mercek altına aldığım Türkçülük İdeolojisini önemli isimlerinin başında gelen tarihi bir karakterdir.
Türk Siyasi Tarihine geçen, bir kesimin Türkçülük Davası, bir diğer kesimin ise Irkçılık Davası olarak adlandırdığı 1944-47 yılları arası süren 65 oturumluk tarihi bir davadır. Türkçülük Davası nedir? Nasıldır? Sorularına geçmeden Cihat Savaş Fer’i tanımaya çalışalım:
Cihat Savaş Fer Kimdir?
Cihat Savaş Fer; 1920-1998 yılları arasında yaşamıştır. Türkiye’nin 1935-1945 yılları arasında ortaya çıkan Turancılık İdealinin öncü kadroları içinde yer almıştır.
Cihat Savaş Fer; 1920-1998 yılları arasında yaşamıştır. Türkiye’nin 1935-1945 yılları arasında ortaya çıkan Turancılık İdealinin öncü kadroları içinde yer almıştır.
Tüm Dünya Türklerinin birleşmesi idealini yani Turan Ülküsünü taşıyan arkadaşlarıyla birlikte Ergenekon, Bozkurt ve Gök-Börü Dergilerini çıkarmıştır. Gizli Cemiyet kurmak suçlamasıyla meşhur 3 Mayıs 1944 tarihli Türkçülük Davasında yargılanmıştır.
Cihat Savaş Fer ’in hayatı hakkında basılı kaynaklarda pek bir bilgi yoktur. Doğum yeri, doğum yılı, nesebi, vs. bilgilere ulaşamadım. Ankara Gazi Lisesinde okuduğu dönem ki arkadaşlarının 1920 doğumlular olduğundan yola çıkarak doğum tarihi olarak bu tarihi kaydetmeyi yeğledim.
Yazar Fazıl Köksal, Türk Ocakları Genel Merkezi Aylık Yayın Organı Türk Yurdu Dergisinin 2014 yılı Mayıs sayısında Cihat Savaş Fer ‘in 1998 yılında vefat ettiğini yazmıştır.
Cihat Savaş Fer ve Ankara Gazi Lisesi Yılları ve Gürem Cemiyeti
Cihat Savaş Fer ;1935 yılında girdiği Ankara Gazi Lisesinde Reha Oğuz Türkkan ile başlayan arkadaşlığı Türkçülük İdeolojisi üzerinden artarak devam ettirmiştir. Mahkeme tutanaklarına yansıyan şekliyle durum şöyledir;
“Reha Oğuz Türkkan daha Ankara Gazi Lisesi 10. sınıfında iken sınıf arkadaşlarına ırkçılık ve Turancılık propagandası yapmaya başlamıştır.”
İPEK, Göktuğ-BASINDA IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI-AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ-Haziran 2018
1938 yılı başlarında Ankara Gazi Lisesi öğrencileri Reha Oğuz Türkkan ve Cihat Savaş Fer önderliğinde gizli faaliyet gösteren Gürem Cemiyeti kurulur. Gürem adını verdikleri teşkilatın arması olarak bir yay ve üç ok tespit edilmiştir. Teşkilatın ismi daha sonra başına Bozkurt ilave edilmesiyle ‘Bozkurt Güremi’ biçimini almıştır.
Turan’daki Türkler ile Türkiye’yi birleştirmek, sadece Türk ırkından oluşan büyük bir devlet kurmak ve Türk ırkından olmayanların elindeki hükümeti devirerek yönetime geçmek maksadında olduklarını söylerler.
İPEK, Göktuğ-BASINDA IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI-AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ-Haziran 2018
Osmanlı Devleti’nde Türkçülük Akımının Öncüleri Kimlerdi?
Osmanlı Coğrafyasında Türkçülük Fikrinin başlangıç tarihini Fransa’da 14 Temmuz 1789 tarihinde “Bastille Hapishanesi Baskını” ile başlayan Fransız devrimi sonrasına tarihleyebiliriz. Bu süreçte Osmanlı Devleti, yurttaşlık çizgisinde Osmanlıcılık ve sonrasında İslamcılık Politikasıyla karşılık verdi. Tanzimat Fermanı sonrası Osmanlı Devleti’nde Gayri Müslim ve Müslim halkın yurttaşlık bağı ile tutulabileceğini öngören bu politika Gayri Müslim halkta karşılık bulmadı.
Osmanlı Devleti’nde Türkçülük Akımının başlangıcı entelektüel zümre içinde Tanzimat Edebiyatçıları ile başladı. Türkçülük Akımı, Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarının hayal kırıklığı yaratması üzerine İttihat ve Terakki Partisi aracılığıyla siyasi arenada savunulur hale geldi.
Türkler, kendilerini imparatorluğun kurucusu saymakla birlikte, aslında en ihmal edilmiş topluluk idiler, gayrimüslimler ise sosyal refah, eğitim ve diğer olanaklar bakımından emsalsiz bir iyilik halinde bulunmaktaydılar. Osmanlı Devleti’nin dağılmasına İttihat Terakki Partisi tarafından uygulanan Türkçülük Politikaları da çare olmadı. Ve tarih sahnesinden silindi.
Atatürk’ün Kültürel Turanı
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda ise; Mustafa Kemal Atatürk Türklüğü öne çıkaran bir politika izlemeye başlamıştı. Dünya’nın en eski uygarlığı Sümerleri ve Sümerceyi Türkçe’nin kökeni yapan “Güneş-Dil Teorisi” düzleminde bir politika izliyordu. Anadolu dışında ki Türklerle pek ilgilenmiyordu. Bu yıllarda Rusya Orta Asya’da ki Türk topraklarını işgal etmekteydi. Atatürk Turancılık konusunda ki görüşlerini şöyle beyan etmiştir:
Efendiler, büyük ve hayalî şeyleri yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, garazını, kinini bu memleketin ve milletin üzerine topladık. Biz Panislâmizm yapmadık. Belki ‘yapıyoruz, yapacağız’ dedik. Düşmanlar da ‘yaptırmamak için bir an önce öldürelim’ dediler. Panturanizm yapmadık. ‘Yaparız, yapıyoruz’ dedik, ‘yapacağız’ dedik ve yine öldürelim dediler! Bizle böyle yapmadığımız ve yapamadığımız kavramlar üzerinde koşarak düşmanlarımızın sayısını ve üzerimizdeki baskıları arttırmaktan ise, tabii sınıra, meşru sınıra dönelim…”
(Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, İstanbul 1981, s. 194–196)
Dünya Türklerinin siyasi birlik kurması fikrinin gittikçe yaygınlaşması en başta Rusya Devletini, oldukça fazla endişelendirmiş ve tedirgin etmiştir. Atatürk; Dünya Türklerinin dilde, Kültür’de ve ülküde birlik içinde bulunulmasının daha doğru olacağını savunuyordu.
İsmet İnönü, Naziler ve Türkçüler
Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de vefatı ile Türkiye ‘de “Milli Şef” dönemi olarak adlandırılan İsmet İnönü dönemi başlamıştır. İsmet İnönü Hükümeti; II. Dünya Savaşına Türkiye’yi dahil etmemek için İngiltere ve Almanya arasında denge politikası izlemekteydi. Nazi Almanya’sının savaşın ilk döneminde kazandığı başarılar sonrası Almanya Başbakanı Hitler’in, Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye Türkiye’ye saldırmayacağı güvencesi vermesiyle 18 Haziran 1941 yılında Türk-Alman dostluk paktı imzalanır.
Almanya Başbakanı Hitler; Türkiye’yi kendi safında savaşa çekmek amacıyla Türkçü Akıma kendi stratejilerinin eklentisi gözüyle bakıyor ve Türkiye Büyükelçisi Franz Von Papen aracılığıyla onları destekliyordu. Türkçülük Akımının önemli isimleri Türkiye’nin Almanya safında savaşa girmesi gerektiği konusunda propaganda yapıyorlardı.
Türk-Alman dostluk paktı imzalandıktan 4 gün sonra Alman Silahlı Kuvvetleri’nin Barbarossa Harekâtı adını verdiği 22 Haziran 1941 günü başlayan Sovyetler Birliği’nin işgali harekâtı başlar. Alman Ordusu büyük başarılarla dolu dizgin devam eder iken Rusya üzerine yönelmiş ve 2 Şubat 1943 tarihinde Stalingrad’da aldığı büyük bir yenilgiyle çöküşe geçmiştir.
Cihat Savaş Fer ve Ergenekon Mecmuası
10.11.1938 tarihinde Cihat Savaş Fer ‘in imtiyaz sahibi olduğu “Ergenekon Mecmuası” yayınlanmaya başlar. Ancak dört sayı çıkabilmiş ve sonunda faşizm aleyhine yazılar nedeniyle 10.11.1939 tarihinde hükümet tarafından kapatılmıştır.
Cihat Savaş Fer’in iddiasına göre, Ergenekon mecmuası yayın hayatına başladığı zaman, Nihal Atsız, Nurullah Barıman, İsmet Rasin ve Çınaraltıcılar ortalıkta görünmemişlerdi. Cihat Savaş Fer, Atsız’ın Türkçü gruba şef olmak istediğini, aslında pek tanınmayan Atsız’ı kendilerinin tanıttığını, Atsız’ın hislerinin “pek başıboş” olduğu için mutlak salahiyet vermediklerini, bu nedenle Atsız’ın kendilerine düşman olduğunu iddia ediyordu. Hatta, C. Savaş Fer, Atsız’ın Ankara’ya bir mektup yazdığını ve Bozkurt mecmuasının kapatılmasını ve önünün kesilmesini istediğini dile getiriyordu. Onun tabiri ile Atsız,” şahsi duygularına mağlup olarak mukaddes “davaya zarar vermişti.
https://www.haberdokuz.com/2013/12/07/tum-yonleri-ile-nihal-atsiz-ve-reha-oguz-turkkan-kavgasi/
Cihat Savaş Fer ve Bozkurt Mecmuası
01.05.1939 tarihinde Reha Oğuz Türkkan ‘ın imtiyaz sahibi olduğu “Bozkurt Mecmuası” yayınlanmaya başlar. Bozkurt dergisinin üstünde “Her Irkın Üstünde Türk Irkı” yazısı yer almaktadır. Bozkurt dergisi, Haziran 1939’da yayımlanan ikinci sayısında “Türk Köylüsü” adlı yazı nedeniyle kapatılmış, derginin üçüncü sayısı Mayıs 1940’da yayımlanmıştır.
O yıllarda Polis Enstitüsü’nde Farsça öğretmenliği yapan Uşaklı Besim Atalay’da yazar kadrosundadır. Dokuzuncu sayıya kadar aylık olarak düzenli yayımlanan dergi, dokuzuncu sayıda yayımlanan Nihal Atsız’ın ‘İki Yıl Dönümü’ adlı makalesinden dolayı 13 Ocak 1941’de yeniden kapatılmıştır. 6 Haziran 1941 tarihinde yeniden yayımlanan dergi, 11’inci sayısında yer alan ‘Türk Budunu Haritası’ nedeniyle kapatılmış, 12’nci sayısı Aralık 1941’de yayımlanmıştır. Dergi 5 Mart 1942 tarihinde haftalık olarak yayımlanmaya başlanmış, son sayısı 26 Mayıs 1942 tarihinde çıkmıştır.
Cihat Savaş Fer ve Gök Börü Mecmuası
05.11.1942 tarihinde Reha Oğuz Türkkan ‘ın imtiyaz sahibi olduğu “Gök Börü Mecmuası” yayınlanmaya başlar. Dergi Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından 20 Mayıs 1943 tarihinde kapatılıncaya kadar 13 sayıya ulaşmıştır. Gök Börü’nün yazarları arasında; Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Prof. Dr. Ahmet Zeki Velidi Togan, Dr. Aydın Yalçın, Prof.Dr. Besim Atalay, Prof. Dr. Abdülkadir İnan, Reşat Nuri Güntekin, Prof. Dr. M. Ragıp Kösemihal, Şakir Ülkü Taşır, Dr. Mustafa Hakkı Akansel, Reha Kurtuluş ve Mahmut Esat Bozkurt yer alır.
Gök-Börü’nün ilk sayısında Cihat Savaş Fer imzasıyla yayımlanan “Hesap Veriyoruz!” isimli makale; başını Hüseyin Nihal Atsız’ın çektiği bazı Türkçüler hakkında ağır eleştiri ve saldırılarda bulunmakta olup Türkçü camia içinde hizipleşmeye giden uzun sürecek tartışmalara neden olmuştur.
Turancılık-Irkçılık Davası ve Tabutluk Günleri
Alman ordularının 2 Şub 1943 tarihinde Stalingrad’da yenilgiye uğraması ve ABD’nin Normandiya çıkartmasıyla birlikte savaşın gidişatı da değişmiş ve Milli Şef iktidarı rotayı ABD ve müttefiklerine doğru kırmıştır. Bu kez, İnönü Hükümeti İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, ABD ve Çin Cumhuriyetinden oluşan Müttefik Devletlere yaranma çabasına girer. Daha önce komünistlerin uğradığı takibat ve tevkifat şimdi Türkçülere karşı başlatılacaktır. İnönü Hükümetinin amacı; Türkçülük Akımının toplumda geniş bir tabana yayılmasına mâni olmaktır.
Alman ordularının 2 Şub 1943 tarihinde Stalingrad’da yenilgiye uğraması ve ABD’nin Normandiya çıkartmasıyla birlikte savaşın gidişatı da değişmiş ve Milli Şef iktidarı rotayı ABD ve müttefiklerine doğru kırmıştır. Bu kez, İnönü Hükümeti İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, ABD ve Çin Cumhuriyetinden oluşan Müttefik Devletlere yaranma çabasına girer. Daha önce komünistlerin uğradığı takibat ve tevkifat şimdi Türkçülere karşı başlatılacaktır. İnönü Hükümetinin amacı; Türkçülük Akımının toplumda geniş bir tabana yayılmasına mâni olmaktır.
Sosyalist yazar Sabahattin Ali, 7 Eylül 1944 tarihinde kendine hakaret ettiği iddiasıyla Türkçülük Hareketinin önde gelen isimlerinden Hüseyin Nihal Atsız aleyhine dava açar. Bu davaya hükümeti devirmek için gizli örgüt kurmak iddiasıyla Türkçülük Hareketinin önde gelen 23 ismi tutuklanarak yargılanmaya başlar. Bu isimler arasında Cihat Savaş Fer, Alpaslan Türkeş, Zeki Velidi Togan, …vs. gibi tanınmış isimlerde vardır. Toplam 24 kişi, duruşma dışındaki günlerde tabutluk denilen hücrelerde tutularak türlü işkencelere maruz bırakılır.
Türkçüler Günü
3 Mayıs 1944 günü yapılacak duruşmaya alınmayan Türkçü/Turancı gençlerin yaptığı protesto gösterileri polis tarafından sert bir şekilde bastırılır.
Turancılık-Irkçılık Davası; 26 Nisan 1944 yılında İstanbul Örfî İdare Mahkemesi’nde başlamış olup bu mahkemenin 9 Mayıs 1944 günü verdiği cezalar 25 Ekim 1945 tarihinde Askerî Temyiz Mahkemesi tarafından bozulup 2 numaralı Sıkı Yönetim Mahkemesinde 26 Ağustos 1946 tarihinde yeniden başlamış ve 31 Mart 1947 tarihinde sanıkların beraat ettiği 65 oturum süren yargılama sürecinden oluşan tarihi bir vakıa olarak kayda geçmiştir. Türkçülük Hareketine mensup öğrenci, subay ve yayıncıların tutuklanıp yargılanmaları, Türk siyasi tarihine ‘3 Mayıs 1944 Turancılar Davası’ olarak geçmiştir.
Bugünün hatırasına 1954 yılından itibaren 3 Mayıs günü “Türkçüler Günü” olarak kutlanmaktadır. Türkçüler Günü” kutlamaları Hüseyin Nihal Atsız’ın 1954 yılında Kürşad dergisinde yazdığı makalenin aşağıda ki satırları ile başlamıştır;
“Türkçülükte ilk hareketi, 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü, Ankara’daki birkaç bin meçhul Türk genci yaptı. Bu bakımdan Türkçülük tarihinde onların hususî bir şerefi vardır Bundan sonra 3 Mayıs Türkçüler Günü’dür. Ona bir bayram diyemeyeceğiz. Çünkü yıllarla süren büyük ıstırabımız o gün başlamıştır”
1954 yılında Kürşad dergisi
Cihat Savaş Fer ve Turancılık-Irkçılık Davası
Cihat Savaş Fer; duruşmalar sırasında Yüksek Mühendis Mektebi dördüncü sınıf öğrencisi olup ilk duruşmalar sonucunda 4 sene hapis, 1,5 sene Uşak’ta gözetim altında tutulması ve 4 sene amme hizmetlerinden mahrumiyet cezasına çarptırılmıştır. Bu dava sürecinde ceza alan 24 kişi 31 Mart 1947 tarihinde 2 numaralı Sıkı Yönetim Mahkemesinin verdiği kararla beraat etmişlerdir.
Bu davada Cihat Savaş Fer’e verilen 1,5 sene Uşak’ta gözetim altında tutulması kararında Kütahya Vilayeti Uşak Kazası ’nın seçilmesinin nedeni nedir? Bilemiyoruz.
Gelin 3 Mayıs 1944 tarihinde ne oldu? Ona bir bakalım;
3 Mayıs 1944 Ankara Nümayişi Nasıl Başladı?
Devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’dur. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, komünist olduğunu çekinmeden söylemekte ve arkadaşlarını bakanlığının kadrolarına ve üniversitelere atamaktadır.
Sosyalist yazar Sabahattin Ali’nin kendisine hakaret edildiği iddiasıyla, Hüseyin Nihal Atsız aleyhine açtığı davaya dönemin önde gelen Türk Milliyetçileri dahil edilir. Zeki Velidi Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Necdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal…vs. gibi birçok tanınmış isim vardır listede… Toplam 24 kişi, duruşma dışındaki günlerde tabutluk denilen hücrelerde tutularak türlü işkencelere maruz bırakılır.
“Tabutluklar” denilen mekân İstanbul’un Sirkeci Semtinde o dönem İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan “Sansaryan Han”; gerek 1944 Türkçülük- Turancılık Davası’nda gözaltına alınan milliyetçi gençlerin, gerekse komünist faaliyetlerde bulunmakla suçlanan solcuların unutmaları mümkün olmayan işkence mekânları olarak hafızalarında yer etti. Tabutluk, içine konulan kişinin bileklerinden kelepçeyle tavana asıldığı ve ayaklarının yere değmediği; başının birkaç karış üstünde, her biri o zamanki sokak ampulleri kadar büyük, içinde 2000 mumluk filamanları olan iki-üç ampulün yandığı bir işkence odasıydı. Dönemin polis müdürü Haluk Pepe’nin, Nazi Almanya’sına yaptığı bir seyahat esnasında öğrenip uygulamaya koyduğu bir işkence tekniğiydi.
Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşlarını desteklemek üzere gelen gençlerin mahkeme salonuna alınmaması kararlaştırılır. Mahkeme salonunda ki duruşma Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşlarını desteklemek için gelip içeriye alınmayan gençlerin ‘Kahrolsun Komünistler’ sloganlarıyla sık sık kesilmiştir. Hüseyin Nihal Atsız ve 24 arkadaşının katılımıyla yürüyüş kolu oluşmuş, halkın katılımıyla büyüyen kafile Ulus Meydanı’na yönelmiştir. Kalabalığa emniyet güçlerinin sert müdahalesiyle son bulmuştur. Meydanda kemikleri kırılıncaya kadar dövülmüş kalabalık, içlerinden 165 kişin gözaltına alınmasıyla dağılmıştır.
Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşlarını desteklemek üzere gelen gençlerin mahkeme salonuna alınmaması kararlaştırılır. Mahkeme salonunda ki duruşma Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşlarını desteklemek için gelip içeriye alınmayan gençlerin ‘Kahrolsun Komünistler’ sloganlarıyla sık sık kesilmiştir. Hüseyin Nihal Atsız ve 24 arkadaşının katılımıyla yürüyüş kolu oluşmuş, halkın katılımıyla büyüyen kafile Ulus Meydanı’na yönelmiştir. Kalabalığa emniyet güçlerinin sert müdahalesiyle son bulmuştur. Meydanda kemikleri kırılıncaya kadar dövülmüş kalabalık, içlerinden 165 kişin gözaltına alınmasıyla dağılmıştır.
Dava süreci takip ederken Cumhurbaşkanı İsmet İnönü kutlamalar sırasındaki hitabında “Irkçılık/Turancılık fikrini zararlı ve hastalıklı bir fikir” olarak telakki ederek, bunlarla mücadele edeceklerini açıklamıştır.
Dönemin basın organlarında itibarsızlaştırmak için kullanılan ifadeyle “Irkçılık Davası” olarak isimlendirilen dava 9 Mayıs 1944 günü karara bağlanmıştır.
Karar, Askeri Yargıtay’a temyizle 25 Ekim 1945’te bozdurulmuş ve Türkçülerin davaları, 2 numaralı Sıkı Yönetim Mahkemesinde 26 Ağustos 1946 tarihinde yeniden başlamış ve 31 Mart 1947 tarihinde Türkçüler beraat etmişlerdir. Deliller ışığında Türkçülerin hükümet darbesi girişiminde olmadıkları, Turancılık fikrinin ise anayasal bir suç teşkil etmediği mahkeme kararında belirtilmiştir
(Darendelioğlu, 1976: 182).
Müellifi: Ömer AŞCI
© Copyright www.usaktayiz.com tüm hakları saklıdır. Kod, haber, resim, röportaj gibi her türlü içeriğinin tüm telif hakları www.usaktayiz.com.tr ‘a aittir.
www.usaktayiz.com sitesinde yer alan bütün yazılar, materyaller, resimler, ses dosyaları, animasyonlar, videolar, dizayn, tasarım ve düzenlemelerimizin telif hakları 5846 numaralı yasa telif hakları korunmaktadır. Bunlar www.usaktayiz.com ‘un yazılı izni olmaksızın ticari olarak herhangi bir şekilde kopyalanamaz, dağıtılamaz, değiştirilemez, yayınlanamaz.
İzinsiz ve kaynak belirtilmeksizin kopyalama ve kullanımı yapılamaz. www.usaktayiz.com ‘da ki harici linkler ayrı bir sayfada açılır.
Yayınlanan yazı ve yorumlardan yazarları sorumludur. www.usaktayiz.com ‘da hiçbir bildirim yapmadan, herhangi bir zaman değişikliğe gidebilir. Bu sitedeki bilgilerden kaynaklı hataların hiçbirinden sorumlu değildir.