Mustafa Kemal paşa, 19 Şubat 1923’te Uşak’a geldiklerinde Bedesten’da ki Uşak Türk Ocağı tarihi bir toplantıya ev sahipliği yapıyordu.
Atatürk Kurtuluş Savaşı sonrası dönemde kendisine yöneltilen övgülere karşı halka uyarılarda bulunuyor ve bunun bir ekib işi olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Atatürk’ün ölümüne yakın ve ölümü sonrası dönemde yoğunlaşan bu övgü yarışı kurumsallaşarak Kemalizm adıyla onu tanrılaştırma eğilimlerine ve aşırılıklara yol açacaktı.
Mustafa Kemal paşa, 19 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi’nden Ankara’ya dönüşü esnasında, yanında eşi Latife hanım, Fevzi paşa ve Erkânı ile birlikte Uşak’a geldiklerinde, Bedesten’nin üst katındaki Uşak Türk Ocağı’nı ziyareti dolayısıyla yapılan toplantıda; Kurtuluş Savaşının kazanılmasının büyük payını kendine veren konuşmalara cevaben şöyle cevap verir;
… Hangi şan, hangi şeref?Eğer mensup olduğum milletin şanı, şerefi varsa, ben de şanlı ve şerefliyim. Aksi takdirde içinizden herhangi biri çıkar da şan ve şeref arkasından koşar ve teferrüt etmek Belâdır! Belâdır!.. Millet bu gibilerine asla müsaade etmemelidir.»
Bu realiteden hareket edecek olursak, bir gün memleket ve millet hizmetinde bulunanlar, ne kadar kahraman olurlarsa olsunlar,yaratılan esere ferden tesahup etme hodkâmlığını gösterirlerse, düştükleri bu dalâlet içinde milletin başında gerçek belâ kesilmezler mi?
İnsanlığın siyaset macerasından biliyoruz ki; kavramların krallığı firavunların krallığından daha kıyıcıdır; zira kral tanrılar bireyleri, krallaşmış kavramlar nesilleri yok ederler.